Şiddetli depremler
sırasında meydana gelen bina göçmeleri farklı sebeplerden toplumun her
kesiminin ilgisini çekmektedir. Her büyük depremin ardından geçmişte
yapılan yanlışlar günyüzüne çıkar ve benzer türden yanlışların gelecekte
önlenebilmesine yönelik arayışlar içine girilir. Bu acı deneyimler
sonucu elde edilen tecrübeler, mevzuaatta bir takım değişikliklerin
yapılmasına kadar uzanan bir takım girişimlere neden olur. Bu bağlamda,
deprem güvenliğinin değerlendirilmesinde kullanılan yöntemler ve deprem
şartnameleri belirli zaman dilimlerinde gözden geçirilerek
değiştirilirler. Yapılan her değişiklik genelde biraz daha tutucu, biraz
daha katı ve karmaşık kuralların uygulanmaya konması anlamına gelir.
Ülkemizde geçmişte olan kent depremleri
büyük yıkıma ve bunun paralelinde de can kaybına neden olmuştur. Bunun
temel nedeni, mevcut yapı stokumuzun büyük bir kısmının genellikle
deprem olgusu göz ardı edilerek tasarlanmış olmasıdır. Her deprem
sırasında halihazır yöntemlere göre değerlendirildiğinde çökeceği
yargısına varılabilecek bir çok yapı ayakta kalabilirken, benzer bazı
binalar ise yıkılmaktadır. Bu durum, depreme uğrama sıklığı ne olursa
olsun, standard altı binaların hepsinin yıkılıp can kaybına yol açacağı
şeklindeki yaklaşımların tamamıyla doğru olmadığını ortaya çıkmaktadır.
Zira bu tip yaklaşımlar kullanılarak, İstanbul, İzmir gibi depreme
uğrama riski yüksek metropolitenlerimizde onbinlerle ifade edilecek bina
yıkımlarının olacağı tahmin edilmektedir. Bu durum idari merciler
nezninde "o zaman yapılacak birşey yoktur" şeklinde kaderci bir tutumu
gündeme getirebilmektedir.
Deprem bölgelerinde, yıkılma
olasılığı yüksek olan binaların belirlenerek, yapısal sistemlerinin
deprem etkleri altında yıkılmaya dirençli duruma getirilmesi geçmişe
yaşadığımız acıları bir daha yaşamamız için zorunludur. Bu işler belirli
tercihler göz önünde tutularak belirlenecek bir öncelik sırası
içerisinde gerçekleştirilmelidir. Değerlendirilmesi yapılacak olan yapı
stokunun büyüklüğü göz önüne alındığında (bu sayı yalnız İstanbul için
500,000 dolaylarındadır), can güvenliği sınır durumunu sağlayamayacak
yapıların belirlenmesinde kullanılacak basit, güvenilir ve uygulaması
hızlı yöntemlerin geliştirilmesine ihtiyaç vardır.
Bu araştırma projesinin amacı mevcut
betonarme binaların deprem güvenliği değerlendirmesi için alternatif bir
prosedürün geliştirilerek, benzer türde yıkımların önlenmesine yönelik
çalışmalara katkıda bulunmaktır.
Kapsam
Sözü edilen yöntemlerin
geliştirilebilmesi için, önce ülkemizdeki binaların özelliklerinin
saptanması gerekmektedir. ODTÜ Yapı Mekaniği grubunun elinde bu konuda,
Dinar, Ceyhan ve Düzce'den elde edilmiş röleveler mevcuttur. Ancak
bunlar yeterli değildir. Bu nedenle Marmara ve Düzce yörelerinde ek
veriler toplanması gerekmektedir. Araştırma projesinin ilk aşamasında
veri toplama üzerinde yoğunlaşılacaktır.
1999 depremlerinden
sonra, ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi'nce oluşturulan
ekipler özellikle Bolu ve Düzce yörelerinde kapsamlı hasar tespiti
çalışmaları yapmışlardır. Bu çalışmalara ODTÜ ekiplerinden başka ABD'nin
Purdue ve Illinois üniversitelerinden uzmanlar da katılmıştır. AİGM
ekipleri ile koordinasyon sağlanarak gerçekleştirilen bu çalışmalarda,
bu iki ilimizdeki hasar dağılımı, geoteknik ve jeolojik veriler
derlenmiştir. Bu derlenen veriler TÜBİTAK'a önerdiğimiz ünite
çalışmaları için çok kıymetli veri tabanı
oluşturacaktır.
Bu araştırmada öncelikle Bolu ve
Düzce illerimizde 1999 depremlerinden sonra hasarlı veya hasarsız olarak
ayakta kalmış binaların yapısal sistemleri hakkında mümkün olduğunca çok
veri toplanacaktır. Daha sonra toplanan bu verilerin analizleri
yapılarak, hasar derecesi ile yapısal ve geoteknik parametreler arasında
ilişkiler bulunmaya çalışılacaktır. Bu korelasyonlar sayesinde göçme ve
ağır hasar görme olasılığı yüksek olan binaların teşhisine yönelik
yöntemler geliştirilmesi mümkün olacaktır.
Araştırma ağrlıklı olarak göçme riski
veya ağır hasar görme ihtimali olan yapıların belirlenmesine yönelik
yöntemler geliştirmeyi hedeflemektedir. Bir başka deyişle "can
güvenliği" sağlayamayan yapıların teşhis edilebilmesi için yöntemler
geliştirilecektir. Burada geliştirilecek olan yöntemlerin en önemli
özelliği, büyük bir yapı stokunu olabildiğince kısa bir zaman içerisinde
doğru bir değerlendirmeden geçirebilecek türde olmalarıdır.
Bunun yanı sıra, can güvenliğini
sağlayan ancak orta ve/veya hafif hasar görme ihtimali olan yapların da
teşhis edilebilmesi de ülke ekonomisi açısından önemlidir. Ne varki bu
tür yöntemler genelde daha detaylı analizler içeren yöntemlerdir.
Önerilen araştırmada, bu tür yapıları değerlendirmek için yöntemler de
geliştirilecektir. Bu amaçla yürürlükteki yönetmelikleri de içeren bir
dizi kontrol ve analizlerden oluşan yöntemler geliştirilecektir.
Personel
ODTÜ Yapı Mekaniği
laboratuvarında geçmişte benzer türden çalışmalar yapıldığından,
önerilmekte olan çalışma için gereken deneyim ve birikime sahiptir.
Proje kadrosuna diğer üniversitelerden de bu konuda deneyimi olan
elemanlar dahil edilecektir.
TÜBİTAK'a önerilen ünite kapsamında ele
alınacak olan bu konu, NATO SfP-977231 numaralı araştırma projesi
kapsamında da yer almaktadır. NATO projesinde bu konuda büyük deneyim
birikimi olan Texas Üniversitesi de yer almaktadır. Önerilen proje
TÜBİTAK tarafından kabul edildiği takdirde, NATO projesi ile bir bütün
oluşturacak ve böylece araştırmanın verimi artacaktır. Ayrıca Purdue
Üniversitesi ile benzer bir araştırma platformu oluşturulmuş durumdadır.
Dolayısı ile bu ortaklığın TÜBİTAK'a önerilen bu projede de
sürdürüleceği ve proje çalışmalarına ivme katacağı bir
gerçektir.